türkiye’de kumar yargı yetkisi belgesi formu doc 11

Türk Silahlı Kuvetlerinde Disiplin Suç ve Cezaları ve Yargı Denetimi Doktora Tez Taslağı Avukatlık Bürosu

İdari soruşturma raporlarını bir disiplin cezası olarak kabul etmek de mümkün değildir. Kanunun “İhtiyari Müracaat ve İdari Makamların Sukutu” başlıklı 35. Maddesinin (a) bendi, “İhtiyari müracaat; Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.” hükmünü amirdir.

Bu düşünceye karşı, uygulamada karşılaşılan zorluklara da dikkat çeken farklı bir görüş ortaya koyulmuştur. Aşağıda, konu ile ilgili bu farklı görüşe ve görüşümüze yer vermekteyiz. Maddesine göre;”Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun “Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar” başlıklı mevcut 33. Fıkrasına göre, “Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 23. Maddenin (b) bendinde1 sayılan silah veya araçları taşıyarak katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Aşağıda yer alan yazı, bazı eklemeler dışında 2010 yılında kaleme alınmış ve 2011 yılının Ocak ayında “Yorumluyorum” adlı kitabımda yayımlanmıştır.

Uluslararası andlaşmaya aykırı olsa bile mahkemeler Anayasa hükmünü uygulamak zorundadırlar; uygulama dışı ve etkisiz bırakamazlar. Norm çatışmasının niteliği açıklığa kavuşturulduktan sonra yeni bir sorun ortaya çıkmaktadır. Yasa – Sözleşme çatışması halinde hangi kurala üstünlük tanınacağı Anayasada açık bir şekilde düzenlendiği halde Anayasa-Sözleşme çatışması halinde hangi kurala üstünlük tanınacağı düzenlenmemiştir. Maddeye ek cetvelde de, disiplin amirlerinin hangi rütbelerde, hangi personele ne kadar ceza verebilecekleri yer almaktadır. Yargıtay, çocuğun gayri sahih nesepli olarak babasına mirasçı olması konusunu incelerken AİHS’nin varlığını dikkate almış[476], Türkçe bilmeyen sanıkların sorguları için temin edilen tercüman ücretinin yargılama gideri olarak sanıklara yükletilmemesi konusunu incelerken AİHS’nin kanun düzeyinde olduğunu belirtmiştir[477]. DMK soruşturmaya yetkili amirin soruşturma açılmasına karar verdikten sonra yapması gereken işlemleri belirtmemiştir.

İç hukuktaki bu düzenlemeler karşısında disiplin amirlerince disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü verilen disiplin cezalarının yargısal denetiminin yapılması mümkün görülmemektedir. Yasa koyucu ceza veren makam bakımından kurul yada amir ayrımı gözetmeseydi basit bir şekilde disiplin cezalarının yargı denetimi dışında olduğunu belirtmekle yetinir, özellikle “…disiplin amirlerince verilen cezalar yargı denetimi dışındadır”  ifadesini kullanmazdı. Sancaktar, AYİM disiplin kurulu kararlarının yargı denetimine kapalı olduğunu belirtmekte ise de[728]  kanaatimizce disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarının yargı denetimine açık olduğunda hiçbir duraksama yoktur. Mahkeme, Engel ve diğerleri/Hollanda kararında, disiplin cezalarının infazında askerlerin rütbelerine göre farklı muamele yapılmasının[649] Sözleşme’nin 14. Maddede geçen “veya herhangi başka bir durum bakımından” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, maddede gösterilen ayrımcılık nedenlerinin sınırlı olmadığını, ayrıca özgürlüğü kısıtlamayla sonuçlanan bir ceza veya tedbirin infaz tarzına ilişkin bir farklılaştırmanın da 14. Yukarıda açıklandığı üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin de oyçokluğuyla benimsediği görüş olan oda hapsi disiplin cezası ile ilgili normlar çatışmasının Anayasa – Sözleşme çatışması olduğu kabul edildiğinde, 5170 sayılı Kanunla Anayasanın 90. Maddesinde yapılan değişiklikten sonra dahi disiplin amirlerince idari kararla oda hapsi disiplin cezası verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Oda hapsi disiplin cezası niteliği itibariyle kişi özgürlüğünü sınırlayan bir yaptırım olup bu husus hem iç hukukumuzda 1632 sayılı AsCK.nun 19, 21 ve 23. Maddelerinde açıkça belirtilmiş hem de AİHM kararlarıyla tespit edilmiştir. Bu nedenle oda hapsi disiplin cezasının AİHS çerçevesinde de irdelenmesi gereklidir. AİHM, oda hapsi cezası ile cezalandırılan bir astsubayın Türkiye’ye karşı yapmış olduğu başvuruda, disiplin amiri tarafından verilen 21 gün süreli oda hapsi cezasının[557],  yine bir başka kararında Disiplin Mahkemesi tarafından verilen 30 ve 45’er günlük oda hapsi cezalarının[558]  kişi özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir.

  • Hiçbir harekette bulunmamak, pasif kalmak ile de memurluk vakarına yakışmayacak bir “tutum” takınılmış olunabilir.
  • Dolandırıcılık suçunda fail; hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, iradesini esaslı şekilde hataya düşürüp, yapmayacağı bir şeyi yaptırmak, vermeyeceği bir şeyi verdirmek suretiyle onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlama amacını taşımaktadır.

Kişi hak ve hürriyetlerini koruyan Yüksek Mahkeme, hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı olan kanunlar ile hakları ihlal edildiğini iddia eden bireylerin başvurularını incelemektedir. 1961 Anayasası ile kurulan Yüksek Mahkeme, bugüne kadar kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında en etkin yargı mercii olma özelliğini taşımaktadır. Yüksek Mahkemenin bazı kararları sert şekilde eleştirilmiş, kararlarının siyasi içerikli olduğu, yürütme ve yasama organlarına müdahale içerdiği de söylenmiştir\. Oyun içi görevleri tamamla, ekstra ödüllerin kilidini aç. paribahis\. Çözüm sürecinde sorumlulukların bertaraf edilmesi ile ilgili hukuki alt yapı oluşturulması konulu kanun çalışması, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesin Dair Kanun Tasarısı” adı ile Hükümet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunuldu. Bu Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde genişleyebilir, yeni hükümler Tasarıya eklenebilir. Çünkü yürürlük maddesi dahil beş maddeden oluşan Tasarıda, genel hükümlere yer verildiği, ayrıntıdan uzak durulduğu ve özellikle işlenen suçlarla ilgili ne yapılacağı hakkında herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Kanunun saklı tuttuğu haller dışında, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektiren veya derhal sanığın beraatına karar verilmesi mümkün olan suçta, usule uygun sorgusu yapılmayan ve savunması alınmayan sanığın yokluğunda duruşma yapılabilir. Bunun dışında, sanığın yokluğunda duruşma yapılmaz, dava bitirilemez ve özellikle de mahkumiyetine karar verilemez. Aşağıda, sanığın yokluğu ile ilgili gaip ve kaçak sanığın hukuki durumu incelenecektir.

Maddesinde[148] düzenlenen “hakaret” suçu ile eşdeğer anlamdadır. Hakaret, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmektir. Asta isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmaması­nın, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Sövmek ise, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmaktır. Asta söylenen sözün onu küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını belirlerken, TSK ve toplumda hâkim olan anlayışlar ile örf ve adetleri göz önünde bulun­durmak gerekir[149]. Suçun faili üst veya amir konumunda bulunan asker kişilerdir. Devlet memurlarının emrinde çalışan askerlerle aralarında astlık-üstlük ilişkisi bulunmadığından, onlar tarafından bu suç işlenemez. Ancak amir olan asker kişilerin, emirlerinde görevli Devlet memuru aleyhine bu suçu işlemeleri mümkündür. Zira İçHizK’nun 115/b maddesine göre, bütün sivil personel emrinde çalıştıkları askeri amirlere karşı ast durumundadırlar[146]. Suç, hizmetle ilgili olmayan emrin verilmesi ile oluşur[139]. Özbakan’ın belirttiği ve bizim de katıldığımız görüşe göre, üst ve amirler tarafından verilen ve hizmetle ilgili olmayan her emir bu maddede düzenlenen suçu oluşturmaz.

Maddeleri ile düzenlenen 61 ve 61/A maddelerinde , şu an ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29 ve 30. Cezai hükümleri içeren bu düzenlemelerin her ikisinde de yaptırım şikayet şartına bağlanmıştır, yani ilgili kişinin şikayeti olmadan, soruşturma başlatılamayacak veya şikayetin geri alınması halinde, kovuşturma evresine geçilmiş olsa da kişi cezalandırılamayacaktır. Bu yazıda; yatırım esasına dayalı vatandaşlığın tanımı ve kapsamı ile yetkili merci kararıyla istisnai olarak Türk vatandaşlığının kazanılması konularına değinilerek, Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 20. Maddesinde öngörülen, yatırım yapmak suretiyle vatandaşlığın kazanılmasının hukukiliği hakkında değerlendirme yapılacaktır. Daha önce Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ile elkoyma tedbiri konusunda birçok yazı yazdık, ancak tüm bunlara rağmen uygulamada, MASAK’ın görev ve yetkileri ile elkoyma tedbiri konusunda farklı ve aşırı yöntemlerin tatbik edilebildiği, bunların da Anayasa m.35 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 1. Maddesi tarafından güvencesi altında bulunan kişinin mülkiyet ve zilyetlik haklarını kısıtladığı görülmektedir. Elkoyma tedbiri fiili yapılmakla ve/veya kaydi, yani tapu veya ruhsat üzerine işlenmekle, kişinin mülkiyet ve/veya zilyetlik haklarına sınırlama getirilmektedir.

Askeri şahsın gerçekleşeceğini doğru olarak öğrendiği kaçma teşebbüsünü, önü alınabilecek zamanda amirine haber vermemesi suçun maddi unsurudur. Kaçmaya kalkışma fiili doğru olarak öğrenildikten sonra öğrenen kişi bunu ilgili mercilere haber verme yükümlülüğü altına girer. Haber verme yükümlülüğü, kaçmanın engellenebileceği bir zamanda geçerlidir. Kaçmanın gerçekleşmesinden sonra öğrenilmesi maddenin kapsamı dışında kalır[127]. Failin bilerek ve isteyerek kıtasından veya görev yerinden izinsiz kaçarak uzaklaşması ile suç oluşur.

AYM Genel Kurulu her iki kararı da oybirliğiyle verdi. Bu arada; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Genel Kurulu da ByLock’un mahkumiyet kararında delil olarak kullanıldığı Yüksel Yalçınkaya başvurusunun duruşmasını yaptı ve dosyayı karar için incelemeye aldı. Delillerin ortaya koyulması, tartışılması, değerlendirilmesi ve takdiri konularında AYM’nin ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) istisnai haller dışında inceleme yapmaktan kaçındıkları bilinmektedir. Bu yazımızda, yukarıda zikredilen şikayetlerin bireysel başvuru incelemesinde ne şekilde ele alındığı ve AYM’nin adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında yaptığı incelemede derece mahkemelerinin delillere ilişkin değerlendirmelerini ne ölçüde denetlediğini ortaya koymaya gayret edeceğiz. Çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilgili Maddi Ceza Hukuku ve İnfaz Hukukunu ilgilendiren düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; bu düzenlemeler, hem cezalandırma ve hem de cezaların infazı yönünden “şahsilik” ve “öngörülebilirlik” ilkelerine aykırı uygulamalara sebep olmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun; 6/1-j hükmünde “örgüt mensubu suçlu” tanımına yer verildiği, 58/9 hükmünde örgüt mensubu suçlular hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin (yani 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.108’in) uygulanacağının düzenlendiği, 220. Maddesinde ise örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işleme, üyesi olmadığı örgüt adına suç işleme ve hiyerarşik yapısına dahil olmadığı suç örgütüne yardım etme kavramlarının kullanıldığı ve ceza sorumluluğunun belirlendiği görülmektedir. Buna karşılık; 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’de, örgüt kurma, yönetme ve örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan mahkumiyet halinde koşullu salıverilmenin tatbiki düzenlenmektedir. Bu hükümde; örgüt üyeliğine yer verilmediği gibi, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan mahkumiyet ifadesinin kullanılması, TCK m.220’nin sistematiğine ve “şahsilik” ilkesine aykırı uygulamalara sebep olabilmektedir. Uluslararası Hukuktan kaynaklanan istisnaların başında diplomatik dokunulmazlık gelir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *